Baba anama özlemle, kayıp geçmişin zihnimde kalmış izleriyle, o günlere bir yolculuk yaptım, İzmir İkiçeşmelik’te. On yıllardır zihnimde dönüşmesini, büyümemle hacim değiştirmiş cepheleri, ararken kulağımı dolduran göçmenin sesini ayrıştıracak olursak, sadece hafızada kalanlarla fena iş çıkarmadım. Sora sora, babaanemin evini buldum.
Sokağa köşeden bakan, içine girer girmez karşına çıkan dik merdiveni tırmanıp cumbasına en büyük iştahla kurulduğum babannemin evi. Çay vakti, geçti geçecek simitçi, gecelerin el işi gelin başı, her zaman kolalı yatak çarşafı, gizemli tavanarası.
Kaydırağım merdiven.
Babaannem düşerdi bazen.
Mutfaktan yayılan yeşil sabunun kokusu, ben nerde uyurdum, cumba mı?
Unutmuşum.
Bilmem kaç kez götürüldüğüm kadınlar hamamı, kubbeden süzülen ışık, sesin buğusu, kokunun yoğunluğu… Çukur Hamamı. İşte orası eskiye en yakın, hala duruyordu.
Evden çıkıp Kastelli yokuşundan aşağı inmek, Kemeraltı’ydı. Ve ben düşümde kaç kez, ama kaç kez, o yokuştan yokarı çıktım, o eve girdim, ve babannemi evin içinde yaşarken gördüm. Sessiz, hareketsiz ama yaşıyordu. Yiyor muydu, içiyor muydu, konuşuyor muydu bilniyorum ama yaşıyordu.
En son düşümde gördüğüm o evi aramak, aramak ve bulmak bir başka zamana yapılmış bir yolculuk gibiydi. Bugün değildi. Dünün düşü de değildi. Geçmişle bugün arasında, düşle gerçek arasında bir film şeridi. Duygusuyla en gerçek, yokluğuyla sadece bir anı, gibi
Şimdi, o evin penceresinden “Kim o?” diyen 15 yaşlarında bir genç kız, evin bilmiyorum kaçıncı sahibinden kiralamış Türkmen bir ailenin kızı, yerde döşekler ve başka hiç bir şey. Kapıyı çalan yabancı, çocukluk günlerine olmuş sarhoş, kızın kapıyı sonuna kadar açmasıyla içeri girdi. İki çocukluk adımını tek seferde attı, boşluklara zihnindekileri yerleştirdi. Evden çıktığında ve günlerce sonra hala, yüreği orada idi.
Yaşamalarımız, soluğunu, sadece buradan ve bu zamandan almıyor. Bundan emindi.
Banu Kanıbelli
Comentarios